Hiç sen bir su degirmeninin içini dolastin mi adasim?.. Görülecek seydir o... Yamulmus duvarlar, tavana yakin ufacik pencereler ve kalin kalaslarin üstünde simsiyah bir çati... Sonra bir sürü çarklar, kocaman taslar, miller, siçraya siçraya dönen tozlu kayislar... Ve bir kösede birbiri üstüne yigilmis bugday, misir, çavdar, her çesitten ekin çuvallari. Karsida beyaz torbalara doldurulmus unlar...
Taslarin yaninda, duman halinde, sicak ve ince zerreler uçusur. Halbuki dösemedeki küçük kapagi kaldirinca asagidan dogru sis halinde soguk su damlalari insanin yüzüne yayilir...
Ya o seslere ne dersin adasim, her köseden ayri ayri makamlarda çikip da kulaga hep birlikte kocaman bir dalga halinde dolan seslere?.. Yukaridaki tahta oluktan inen sular, kavak agaçlarinda esen kis rüzgari gibi uguldar, taslarin kah yükselen, kah alçalan aglamakli sesleri kayislarin tokat gibi saklayisina karisir... Ve mütemadiyen dönen tahtadan çarklar gicirdar, gicirdar.
Ben çok eskiden böyle bir degirmen görmüstüm adasim, ama bir daha görmek istemem.
Sen askin ne oldugunu bilir misin adasim, sen hiç sevdin mi?